MHP’den yeni sağlık personeli alımı, aşı ve hükümetin sağlık politikaları hakkında flaş açıklama!

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan hükümetin koronavirüs ile mücadele politikalarını ele aldı. Meclis kürsüsünden seslenen MHP’li Sefer Aycan, testi pozitif çıkan koronavirüs hastalarının toplumdan ayrıştırılması gerektiğini savundu. Her ne kadar iktidarın sağlık yönetiminin, salgın sürecini iyi yönettiğini iddia etse de Aycan, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın ‘’Hasta-Vaka’’ ayrımı yaparak, testi pozitif çıkmasına rağmen, yani enfeksiyon taşımasına rağmen o kişilerin toplu taşıma araçları ile, kendi imkanları ile evlerine gönderilmesi yöntemlerini istemeden eleştirilerde bulundu. Hasta belirtileri yok diye kendi imkanları ile evlere gönderilmesinin yanlış olduğunu vurguladı. Yeni sağlık personeli alımı yapılmasına da ihtiyaç var diyen Aycan, ‘’kadro imkânları müsait değilse en azından geçici personel alımı yapılması gerekiyor’’ dedi.

Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan, testi pozitif çıkan herkesin enfeksiyon taşıdığını ve ne kadar süre ile topluma enfekte ettiğinin bilinmediğini hatırlatarak, ‘’hastalık sonrasında da virüs saçmasının günü yoktur yani “yedi gün saçar, on gün saçar, on dört gün saçar” diye bir kural yoktur. Hastalığı süresince bunu hastanede yapıyoruz ama hastalık belirtileri geçtikten sonra da devam etmemiz lazım, izole etmemiz lazım. Enfekte olmuş, virüs bulaşmış kişileri de “Hastalık belirtileri yok.” diye evine göndermek de bence doğru değildir, bu kişileri de mutlaka izole etmemiz lazım’’ dedi.

Aşının Çin’den geldiği için kötüleyenleri anarşi ve kaos ortamı yapmakla suçlayan MHP’li Aycan’ın açıklamaları şöyle;

Sağlık Bakanlığının 2021 bütçesini konuşurken ve program bazlı bütçe tekniğine de geçtiğimize göre, aslında programlarını konuşacağımıza göre, fakat gündemimiz de Covid olduğuna göre sadece Covid-19’la ilgili programları konuşmak durumundayız; yapılanları ve yapılacakları konuşmamız gerekir.

HASTA BELİRTİLERİ YOK DİYE EVİNE GÖNDERMEK YANLIŞ

Bir pandemi yaşıyoruz, bir bulaşıcı hastalık pandemisi yaşıyoruz. Bir bulaşıcı hastalık, bir kaynaktan çoğalarak mikroorganizmanın sağlam insanlara geçmesi şeklinde seyreder. Onun için bu “enfeksiyon zinciri” dediğimiz zinciri, bir yerden kırmamız lazım, tüm programları da zinciri kırmaya yönelik yapmamız lazım ama en doğru yöntem kaynağı ortadan kaldırmaktır. Covid-19’da kaynak, hasta insanlar veya enfekte olup virüs saçan kişilerdir. Burada, bir polemik üzerinde açıklama yapmak lazım; enfeksiyon başka bir şeydir, enfeksiyon hastalığı başka bir şeydir. Mikroorganizma vücuda girmiş, çoğalmışsa bu enfeksiyondur, buna bağlı bulgu ortaya çıkmışsa enfeksiyon hastalığıdır.

Tabii ki hasta kişiyi bulmak ve tedavi etmek çok önemlidir. Bunu, hem tedavi ederken hem de kaynak olduğu için de izole edip toplumdan ayırmamız gerekir. Bunu çok iyi yaptığımızı düşünüyorum. Tüm sağlık teşkilatı elinden geleni yaparak hastaları tedavi etmeye çalışmaktadır ve adamın hastalık sonrasında da virüs saçmasının günü yoktur yani “yedi gün saçar, on gün saçar, on dört gün saçar” diye bir kural yoktur. Tıp matematik gibi değildir ya da sosyal bilimler matematik gibi değildir. Onun için hastayı negatif olana kadar diğer insanlardan ayırmamız gerekir. Hastalığı süresince bunu hastanede yapıyoruz ama hastalık belirtileri geçtikten sonra da devam etmemiz lazım, izole etmemiz lazım. Enfekte olmuş, virüs bulaşmış kişileri de “Hastalık belirtileri yok.” diye evine göndermek de bence doğru değildir, bu kişileri de mutlaka izole etmemiz lazım.

SALGINI NASIL ÖNLEYEBİLİRİZ?

Sağlık Bakanlığı’nın 81 ilde ki İl Sağlık Müdürlüklerine gönderdiği bir genelge ile, virüs temaslı kişilere test yapılmaması kararı alındı. Aycan, Bakanlığı’n aldığı bu karardan haberdar mıdır bilinmez ama, yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı;

Özellikle yurtlarda, kamu kuruluşlarında mutlaka virüs bulaştırıcılığı bitene kadar bu kişileri de izole etmemiz lazım. Sorun bence burada, bu yayılma devam ediyor. Hastalık tedavi ederek salgını durduramayız; salgını durdurmak istiyorsak mutlaka virüs bulaşmasını önlememiz lazım, yayılmasını önlememiz lazım. Covid-19’da zorunlu konakçı insandır. Eğer virüsün hasta bir insandan başka bir insana geçmesini durdurursak salgını da önleriz, başka bir şeye bile gerek kalmaz. Yeter ki hasta olan, kaynak durumunda olan insanları ayıralım ve bunu yüzde yüz başardığımızda başka hiçbir şeye de gerek olmadan virüs dolaşımını önler, salgının da önüne geçeriz.

Ama burada bir eksikliğimiz oluyor, burada başarısızlığımız oluyor, yetersizliğimiz oluyor; tabii ki bu hepimizin sorunu, sadece sağlık teşkilatının sorunu değil. Bu kurallara uymayan, gerekli önlemleri almayan, bununla dalga geçen, bunu ciddiye almayan kişilerin de burada sorumluluğu var diye düşünüyorum. Sağlık teşkilatı elinden geleni yapıyor ama virüs dolaşmaya devam ederse bu salgın devam edecektir. Burada tedavi kadar çok önemli bir şey var, izolasyon yapmaya çalışıyoruz ve bir de kaynak arıyoruz, filyasyon yapıyoruz. Filyasyon, en az tedavi kadar önemlidir. Salgını durduracaksak kaynak aramayı sürdürmek, virüs bulaşmış her kişiyi bulmak ve ayırmak zorundayız yoksa bununla ilgili başarılı olma şansımız da olmaz.

ÇİN’DEN GELEN AŞIYI KÖTÜLEMEK KAOS DOĞURMAYA YÖNELİK BİR YAKLAŞIMDIR

Şimdi, sağlam insana geldiğimizde… Sağlam insanı korumak için elimizde maske var, maske şu an için etkin korunma yöntemi. Tabii ki korunma açısından bir diğer önemli yöntem aşıdır ama aşı üzerinde dikkatli konuşmak lazım. Polemik yapmak, aşıyı olduğundan fazla abartmak da zararlıdır ya da bir korona aşıyı ülkesinden dolayı kötülemek de (Çin’den gelen aşı) kamu sağlığı açısından zararlıdır, toplumda anarşi ve kaos doğurmaya yönelik bir yaklaşımdır. Şimdi, ulusal bir program yürüteceğiz, yürütüyoruz. Burada lider davranışı çok önemlidir, ulusal programlarda liderlik önemlidir, siyasetçinin tavrı önemlidir. Aşıyla ilgili gerekli gereksiz konuşmaların hiçbir anlamı yoktur. Burada liderlik gösterdiği için Genel Başkanım Sayın Devlet Bahçeli’ye teşekkür ediyorum. Genel Başkanımız aşı olacağını açıkladı. Siyasi liderlere düşen görev de bu kampanyaya destek vermek, liderlik göstererek motive etmek, örnek olmaktır.

ANTİKOR OLUŞMASI SİZİ KORUYACAĞI ANLAMINA GELMİYOR

Şimdi, Koronavirüs aşısı için her önüne gelen konuşuyor, hatta bu rant kapısına döndü, ülkeler savaşına dönüştü. Aşı stratejik bir üründür elbette ama çıkıp da bir aşıya “Yüzde 90-95 koruyucu.” demek de yanlıştır. Bu, yüzde 90-95 koruyucu değildir, aşı yapıldığında antikor oluşmasının düzeyidir yani “100 kişiye aşı yaptık, bunun karşılığında 90-95 kişide antikor oluştu.” demektir. Fakat antikor oluşması sizi koruyacağı anlamına gelmiyor, koruculuğun ne kadar süreceği anlamına da gelmiyor. Çünkü aşı firmasının genel müdürleri bile, CEO’ları bile çıkıp diyor ki: “Bu aşının ne kadar koruyacağını bilmiyoruz.” Adam böyle derken bizim televizyonlarımızın veya akademisyenlerimizin, birtakım insanların “Aşı yapılırsanız ömür boyu Covid-19 olmayacaksınız.” demesi yanlıştır. Aşıyı antikor oluşturmak için yapıyoruz ama antikor ömürlü bir şeydir, hastalığı geçirenlerde bile antikorun koruyuculuğu üç dört aydır.

Sayın Sağlık Bakanlığı da açıkladı “Üç ay sonra tekrar hasta olabilirsiniz.” dedi ve bunu yeni vaka olarak kabul etti. Hâl böyleyken “Aşı olunca yüzde 90-95 korunacak.” gibi laflar yanlıştır. Tersine, bir aşıyı üretildiği ülkeden dolayı kötülemek de yanlıştır. Hele hele Türkiye’nin alacak olmasından dolayı herhangi bir ülkenin aşısını kötülemenin de bir yararı yoktur. Ama şunu bilelim: Aşılar tabii ki antikor oluşturacak; ne kadar oluşturacak, ne kadar süre, bilinmeyecek, bilmiyoruz, şu an için bilmiyoruz, izlemek lazım, faz 3 çalışmaları bile bitmedi.

AŞININ NE KADAR KORUYUCULU OLDUĞUNU BİLMEMEİZ GEREKİYOR

Faz 3 çalışmalarından sonra bile aşılı toplum ile aşısız toplumların hastalık görülme hızlarını karşılaştırmamız ve istatistiksel olarak anlamlıysa o zaman “Bu aşı şu kadar koruyor.” dememiz lazım, bir yıl koruyuculuğunu, beş yıl koruyuculuğunu, on yıl koruyuculuğunu konuşmamız lazım. Durum böyle değil. Onun için ister hastalık geçirin ister aşı olun ama maskenizi takmaya devam edin. Her yerde maskeyi takmaktan başka çaremiz yok şu an için, hatta evimizde takalım çünkü şu an aile içi yayılım gösteriyor ve bunu önlemek için de maske takmaya devam etmemiz lazım, en güçlü aracımız maske. Tabii, bu çalışmalar sırasında aşı çalışmalarını yürüteceğiz elbette.

YENİ SAĞLIK PERSONELİ ALINMASINA İHTİYAÇ VAR

Mehmetçik’imiz nasıl sınır ötesinde harekâtlar yapıyorsa sağlık personelimiz de aynı şekilde mücadele ediyor; çok yoğun, çok yorgunlar, onun için yeni sağlık personeli alınmasına ihtiyaç var. Yeteri kadar sağlık personelimiz de var, bekleyenlerimiz var. Kamuda yeni atama olacak ama yeterli değil. Sağlık personelini dönüşümlü çalıştırmamız lazım. Bilmiyorum, kadro imkânları müsait değilse en azından geçici personel alarak salgın döneminde sağlık personelini desteklememiz gerekir. Onun dışında özel sektörün, yükü azaltmak adına daha fazla sağlık personeli istihdam etmesi gerekir. Yeteri kadar personelimiz var.

Ekim ayı sonunda Sağlık Bakanlığı bünyesinde 12 bin yeni personel alınacağını açıklayan Sayın Bakanımız, bu müjdesiyle sağlık meslek lisesi mezunlarını ve pek çok değişik branştan mezun gençlerimizi heyecanlandırmıştır. Kalifiye sağlık personellerinin atamaları gençlerimizin mağduriyetlerini giderecek, hasta memnuniyetini de en üst seviyeye çıkaracaktır.

Sağlık hizmetlerinin sunumunda çalışan bütün hizmet kadrolarının Avrupa birliği ve OECD ülkeleri karşılaştırmalı sayısal analizlerinde Türkiye aleyhine büyük oranda eksiklikler vardır. Diyetisyenler, hemşireler, tıbbi sekreterler, paramedikler, anestezi teknikerleri, fizyoterapisteler, odyometristler, perfüzyonistler, ATT’ler ve daha bir çok branş mezunlarına iş imkânı oluşturmak gerekmektedir.

Bir diğer şey de sağlık personelinin özlük haklarıyla ilgili düzenlemeleri -vaktim bitiyor- bununla ilgili iyileştirmeleri mutlaka yapmamız lazım. Burada da -Genel Başkanımızın ifade ettiği gibi- biz, sağlık personeliyle ilgili yapılacak her şeye açıktan destek olacağımızı beyan ediyoruz.

Exit mobile version